Ana Sayfa
Forum
Galeri
Dosyalar
Mesaj Defteri
İletişim

Ana Sayfa
Anket
Site içi arama
Siteni Ekle Hit Kazan
Sitemize Destek Olun
Aşk & Sevgi
Astroloji
Bilim Adamları
Bayanlara Özel
Dünya'nın 7 Harikası
Haberler
Hazır Mesajlar
İlginç Bilgiler
İcatlar
İzmir Rehberi
İslam
Komedi & Mizah
Müzik Kutusu
Msn Alanı
Oyunlar
Önemli Linkler
Photoshop Dersleri
Resim Dünyası
Sohbet Odası
Spor
Son Depremler
Şifalı Bitkiler
Şaşırtıcı Yasaklar
Videolar
Yemek Tarifleri
Webmasterlar için



İp:44.200.122.214
Sayfa:21 kere tıklandı.



Valid CSS!

Valid CSS!





Eğlence ve Bilgi Merkezi

izmirin-kurtulusu






İzmir’ in kurtuluşunu gösteren belgesel filmlerde , İzmir Hükümet Konağının merdivenlerini koşarak çıkan ve gönderden Yunan bayrağını indirerek bayrağımızı çeken askerin kim olduğunu hep merak ederdim. Sonunda onun kim olduğunun  bir yazıdan öğrendim.
    Bu, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Kemal Arı'nın kaleme alarak izini sürdüğü ''Üçüncü Kılıç'' adlı kitabın tanıtımıyla ilgili olan bir yazıydı. Yazıda  onca kahramanlıklar yaratan Şerafettin İzmir’ in adının bile unutulduğu, İzmir' de bile bu adı bilen üç yüz kişinin çıkmayacağı belirtiliyordu. Onun adını, güzel İzmir' imizin kurtulduğu bugünde bilmeyenlere duyurmayı kutsal bir görev bildim.
    Yüzbaşı Şerafettin Bey Kırımlı Yzb. İbrahim Bey adlı bir baba ile Maçkalı Zülüfoğullarından Bahriye Hanım adlı bir anneden 1889’da İstanbul’da dünyaya gelmiştir. 1906’da Harp Okulu’na girmiş, 1909’da subay çıkmıştır. Balkan ve Birinci Dünya Harpleri’ne katılmıştır. 1913’te Gelibolu, Lüleburgaz, Bolayır; 1915’te Seddülbahir, Kirte; 1916’da Dobrice; 1917’de Bir’üs-sebi, 1918’de Trablusgarp cephelerinde dövüşmüştür. Anadolu’nun emperyalist güçlerce işgal edilişine, pek çok vatansever gibi onun da yüreği yanmış, vatan savunmasında, kanlı vuruşmalarda yer almıştır. Türk Ulusu’nun adeta bir kader dönemi olan Sakarya Muharebelerinde, Döger Cephesinde, olağanüstü bir gayretle, bölüğünün başında savaşmıştır. Büyük Taarruzda 2. Süvari Tümeni, 4. Alayı ile de Belova, Kula, Dereköy, Sabuncubeli ve Bornova’da savaşmış; bu cephelerde adını asıl Sabuncubeli Muherebeleri’nde, bu muharebe sonrasında gerçekleştirilen Bornova’nın ve İzmir’in kurtarılışında duyurmuştur.
     Üç Kılıcın Öyküsüne Gelince….
    Sakarya Savaşı'nın ardından Buhara Cumhuriyeti'nden gelen bir heyet, TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna çıktı. Buhara halkı adına üç değerli kılıcı armağan olarak getiren heyet üyeleri, bu kılıçlardan birini Gazi'ye, diğerini İsmet Paşa'ya sundu. Üçüncü kılıcın sahibiyse henüz belli değildi. Heyet, bu kılıcın İzmir'e ilk girecek kahramana verilmek üzere saklanmasını Gazi'den rica etti. Bu sırada Beyrut eşrafından Misbah Efendi de, aynı amaçla 500 altın lira ödül koydu. Askerlere duyuru, Batı Cephesi Komutanlığı'nca yapıldı. Bu andan itibaren kılıç Kurtuluş Savaşı ile özdeşleşti, birçok subay ve askerin düşlerini süsledi.
    Ordu, Mustafa Kemal'in tarihi emriyle adeta İzmir'e akarken İkinci Süvari Tümen Komutanı Yarbay Zeki (Tümgeneral Zeki Soydemir), öncü olarak Birinci Süvari Alayı'nı görevlendirdi. Öncü olma görevi de İkinci Tümen, Dördüncü Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin'e verildi.
    Yüzbaşı Şerafettin özel arşivinde, bu anı .” İlk Hedefiniz Akdeniz'dir… İleri' emrini almıştık. Anlatılmaz bir hızla mesafeleri aşıyor, İzmir'e doğru uçuyorduk. Kaçan düşman köyleri, kasabaları yakıyor, intikamını sivil halktan alıyordu. Adım başı rastladığımız yürekler acısı manzara, hızımızı büsbütün artırıyordu” diye anlattı. 9 Eylül sabahı saat 09.00'da Bornova'ya giren genç yüzbaşı, Halkapınar' a doğru yürüdü. Bir Rum'a ait Tuzakoğlu Fabrikası önünde baskın kuşkusunu taşıyan yüzbaşı, birliğin önüne tüfekleriyle koşan 8 er yerleştirdi. Kuşkular doğru çıktı, bir anda müfreze fabrikadan ateş yağmuruna tutuldu. Burada şehit verilen 4 erin başlarının İzmir'e dönük olduğu görüldü. Yürüyüşüne devam eden müfreze, yönünü Alsancak' a çevirdi, dolu dizgin, yalın kılıç 80 kişilik kuvvetle şehre akmaya başladı. Müfrezesinin başında kente saat 10.30'da giren Yüzbaşı Şerafettin, Kordon'a kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini kaybederek ulaştı.
    Süvariler, dört nala Kordonboyu' ndan Pasaport İskelesi'ne geldiklerinde, bir Rum'un attığı bomba, Yüzbaşı Şerafettin'in atının önünde patladı. Omzuna ve koluna şarapnel parçaları isabet eden yüzbaşı, parçalanan atını değiştirerek, yoluna devam etti.
    Hükümet Konağı'nın önündeyse makineli tüfek ateşiyle karşılaşan Yüzbaşı Şerafettin' i, burada göğsüne isabet eden mermiler de durduramadı. Atından inen Şerafettin Bey, bir gencin uzattığı Türk Bayrağı'nı alıp, göğsüne soktu ve sendeleyerek Hükümet Konağı'na yöneldi. Ama burada bir sürprizle karşılaşan yüzbaşı, kapının kilitli olduğunu gördü. Emir subayı Süvari Teğmeni Ali Rıza Bey, yan kapının zincirini kırarak yol açtı. Bir kaç dakika içinde binanın üst katında görev tamamlandı. Böylece 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaliyle başlanılan nokta, 3 yıl 3 ay 24 gün sonra 9 Eylül 1922 günü kurtuluşuna mekan oldu.
     Balkona çıktığında göğsündeki kanın bulaştığı bayrağı gözyaşları içinde göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin, o dakikaları, ''Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir'i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya'' diye anlattı.
      Hükümet Konağı'nın önünde toplanan halk, coşkun alkışlar arasında Türk subayı ve arkadaşlarını bağrına basarken, o gün akşam saatlerine kadar yabancı konsoloslarla görüşme görevi de bir yandan yaraları pansuman edilen Yüzbaşı Şerafettin tarafından yerine getirildi. Bu arada Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Sarıkışla' ya, Üsteğmen Arif ve Takım Komutanı Celal Bey ile Yedeksubay Besim Efendi de Kadifekale'ye bayrağı çektiler. Bütün bu gelişmeler, dakika dakika cephe komutanlığına bildirildi.
    Belkahve' den tarihi günü izleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın, yanında Fevzi ve İsmet paşalarla, 10 Eylül sabahı İzmir'e gelişi görkemli oldu, kent adeta ayağa kalktı. İzmir'e girişinden iki gün sonra Başkomutan, Şerafettin Yüzbaşı'ya, ''İzmir'' adını verdi. Genç subay, soyadı kanunun çıkmasından sonra İzmir'i kullandı.
Büyük Kurtarıcı, Buhara Hükümeti'nden emanet aldığı kılıcı da, 15 Eylül günü Yüzbaşı Şerafettin'e verdi. Bu arada Beyrut eşrafından Misbah Efendi'nin, ödül olarak koyduğu 500 altın lira da, Şerafettin ve Zeki yüzbaşılar arasında paylaştırıldı.
    Emekliye ayrıldığında İstanbul'a yerleşen Şerafettin İzmir, 1951'de vefat edince, eşi Siret Hanım, "üçüncü kılıcı" İzmir'de açılması planlanan İnkılap Müzesi'ne verilmek üzere İstanbul Valiliği'ne verdi. Ancak kılıcın izine bir daha ulaşılmadı. Kurtuluş Ordusu'nun başında İzmir'e giren Yüzbaşı Şerafettin'in adını bile İzmir'de hatırlayan yok. Üstelik 'İzmir Fatihi'nin kuşandığı özel kılıç da kayıp!
    Oysa  İzmir Hükümet Konağının önünde Şerafettin İzmir’ in bir heykeli yapılarak gelecek kuşaklara tanıtılamaz mıydı? Bize bu rahat günleri hazırlayan atalarımıza karşı çok çok şey borçluyuz….
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol